NEYZEN TEVFİK KOLAYLI ANISI
Neyzen Tevfik Beşiktaş'ta yaşardı. 24 Mart 1879 da Borum'da doğmuş, 28 Ocak 1953 te İstanbul'da ölmüştür. Kendine özel bir insan, ender bir sanatçıydı. O sadece musikişinas değil aynı zamanda bir taşlama (bir şiir türü) ustasıydı. Saçları lüle lüle kabarık, üstünde garip renklerden oluşan (örneğin pembe) bir pelerinle dolaşırdı. Bir gün okul dönüşü Abbasağa parkının içinden eve doğru giderken yolun kenarına oturmuş, neyini çalarken ona rastladım.
Bu sanırım 1951 ya da 1952 yılına ait bir anıdır. O yıllarda da ben artık Türk Musikisi ile sıkı bir şekilde ilgileniyorum ve bazı bilgiler edinmeye başladığım yıllar. Onu ney çalarken görünce hemen yanına çömelerek dinlemeye başladım. Ney ile bir taksim yapıyordu. Bitirene kadar, yaklaşık üç-dört dakika bekledim. Taksim bitince ben şöyle dedim : Neyzen amca ! önce elini öpeyim (el öpüldü). Taksim çok güzeldi, galiba Saba Taksimi idi ! Yüzüme doğru baktı ve " Aferin evlat ! doğru bildin. Bu işten anlıyor musun ? Nasıl ? "Ben de yeni yeni bir şeyler öğrenmeye başladığımı, ud çaldığımı ve bu konuda kendimi yetiştirmek istediğimi söyledim. "Aferin, aferin !" diyerek beni bir bakıma desteklemiş oldu. Bu anıdan bir yıl sonra da vefat etti. Kartal Mezarlığı'na defnedilmiştir.
BESTEKAR NEVESER KÖKDEŞ İLE İLGİLİ BİR ANI
Bu konuda bir anım Neveser KÖKDEŞ ile ilgili. Henüz Üniversite Korosu’nun faal olduğu yıllar. Yanık Köyü’nden tanıdığım komşumuz ve çok sevdiğim Necmi Abi (Necmettin Hunca ; rahmetle anıyorum) Neveser KÖKDEŞ’e benden söz etmiş. Ona nasıl anlatmış ise beni çok merak eden bu büyük sanatçı, beni davet ediyor. Üç tane de kendi bestelerinden göndermiş, bunları çalışsın da öyle gelsin diye de haber gönderiyor. Şarkılardan biri tanıdık, diğer ikisi benim için yeni. Biri de onun fantezi beste türüne uygun ancak uygulamada sıkça görülmeyen türden bir serenad. Rast makamında. Çalışmamı tamamladım ; görüşme gününü bekliyorum. Nihayet Necmi Abi ile onun Moda’daki evine gidiyoruz. Bir Pazar günü öğleden sonrası. İçeride 3-4 kızlı erkekli genç var. Belli ki öğrencileri. Bizi karşılıyor ve tanışma faslı. Piyanosunun başına geçiyor. Öğrencilerine bir şeyler söylüyor ve beni yanına davet ediyor. Hazırladığım üç şarkıyı da okuyorum. Özellikle serenad ile ilgili bilgiler veriyor ; teknikler öğretiyor. Benim musikimi beğendiğini söylüyor ve “ iyi çalışırsan senden bir sanatçı çıkar !” gibi bir öngörüsü oluyor. Sonra anlamadığım bir şey yapıyor ve uzanıp oradan bir nota alıyor ve piyanosu ile çalmaya başlıyor. Bir Hicaz şarkı ve Düyek usulünde. Bunların hiç de yabancısı değilim. Kendiliğinden olan bir şey ; ben de şarkıyı birden okumaya başlıyorum ; hem de sözleriyle. Bir an dönüp bana bakıyor ve devam ediyor. Meyana gelince ben detone oluyorum. İlginç bir Şehnaz geçki yapmış. Hemen duruyor ve bana dönüp “ Burayı çıkaramadın ama ! “ diyor. Ben de “ Yaptığınız geçki çok ilginç ve değişik, bir anda seslendirmek o kadar kolay olmasa gerek ! Bir kez daha geçersek bu kez çıkarırım !” diyorum. İkinci girişte başarıyorum. Dönüp Necmi Abi’ye bakıyor ; kaş göz işaretleri yapıyor. Anladığım kadar bu genç bu şarkıyı nerden biliyor diye soruyor ; bir bakıma Necmi Abi’den şüpheleniyor. Sonra bana dönüp şöyle diyor : “ Bu şarkıyı daha dün bitirdim, ilk okuyan da sen oldun. Bunu nasıl başardın bilmiyorum ama, sende bir yetenek var. Eğer istersen, benim çalışmalarıma katılmanı isterim ! “
Öneri çok güzel de, o kadar işimin arasında benim buna ayıracak zamanım yok.
UDİ HÜSNÜ COŞAR İLE İLGİLİ BİR ANI
Bir başka anım da şu ... Üniversite Koro’sunun sazları, radyo evinde görevli sanatçılar. Zamanın bütün üstatları orada. İçlerinde ud sanatçısı Hüsnü Coşar da var. Bu sanatçı Beşiktaş’ta, çarşı içinde küçük bir dükkanda bir müzik evi açtı. Esas iş olarak ud dersi vermek için. Bir yandan da notalar, nota defterleri, kağıtları ve benzeri malzemeler satıyor. Beşiktaş’ta oturduğum için, sık sık o dükkanın önünden geçiyorum. Bir gün gittim, kendimi tanıttım ve ud dersi almak istediğimi söyledim. Sonra da, biraz ud çaldığımı, koroda olduğumu, az çok bilgi sahibi olduğumu anlattım. Oradaki udlardan birini verdi ve bir de nota seçti ve “ Şunu bir çal da dinleyeyim !” dedi. Besteci Sedat Öztoprak’ın Şehnaz Saz Semaisi... daha önce bir çok kez çalmışım bu eseri ve neredeyse ezbere biliyorum. Bir giriştim ; sular seller gibi gidiyor. Dinledi ve şöyle dedi : “ Evladım ! Sen zaten ud çalmayı biliyorsun. Niye ders almak istiyorsun ? Şu çaldığın eser var ya, ben zor diye onu seçtim ama sen hiç falso yapmadan çaldın. Benim sana öğretecek fazla bir şeyim yok. Tek tavsiyem durmadan çalış ; her seferinde yeni bir şeyler kat repertuarına !” İşte böylece, ‘benim de bir hocam olacak’ diye girdiğim dükkandan, ud çalmam beğenildiği için gurur duyarak, ama istediğini de elde edememiş bir kişi olarak, ikilem içinde ayrıldım.
NEYZEN BURHANEDDİN ÖKTE İLE İLGİLİ BİR ANI
Bu konuda diğer bir anım da şöyle ...
Neyzen Burhanettin Ökte, Akşam gazetesindeki köşesinde, Türk Musikisi ile ilgili yazılar yazıyor. Ben de o yıllar bu gazeteyi okuyorum. Bir gün mealen şöyle bir yazı döşenmiş : “ Bizler geldik gidiyoruz ; Gençler bu musikiyle ilgilenmiyor ; bizden sonra bu musikinin akıbeti pek de parlak değil ; bu musiki kime kalacak, vb.sözler ! “
Ben bu yazıya tepki vermek için yazara bir mektup yazdım. Dedim ki :
“ Sayın Bay Burhanettin Ökte !
Yazınız hiç de gerçekçi değil ; Siz etrafınızda olup bitenden habersiz, araştırmadan ve soruşturmadan bu yazıyı yazmışsınız. Çok uzağa gitmenize gerek yok ; sizin program yapmadığınız hafta kimlerin bu programı gerçekleştirdiğini araştırsaydınız, sizin konser verdiğiniz aynı A Stüdyosunda, 60 tane pırıl pırıl üniversite öğrencisinin oluşturduğu Üniversite Korosu’nun nasıl musiki yaptığını öğrenebilirdiniz !”
Bir hafta sonraki köşesinde Ökte, yazısını bitirdikten sonra benim için son kısımda bir yer ayırmış ve şöyle diyor :
“ Sayın Yavuz Aksoy ; yazdıklarınız beni çok etkiledi ; sizi tanımak ve görüşmek isterim. Şu gün şu saatte İstanbul Radyo Evi’nde prova için bulunuyorum. İsterseniz beklerim !
Tabii belirttiği gün ve saatte randevuya gittim. Beni karşıladı, biraz ilgi gösterdi ama belli ki konuşacak pek bir şey bulamıyor ; konunun etrafında dolanıyor. Sonra şöyle bir öneride bulundu : “ Yavuz Bey ! Şu anda Klasik Koro prova yapıyor. Sizi Mesut Cemil Bey ile tanıştırayım ve provanın da devamını izlersiniz ! “ Ben çok memnun olacağımı belirtince, birlikte A stüdyosuna girdik. Burası bana hiç yabancı değil ve bizim de gerek prova, gerekse konserlerimizi yaptığımız stüdyo. Tanışma faslından sonra, ben koca salonunun en ön, en orta yerindeki koltuğa gömüldüm. Karşımda inanılmaz bir kadro, şarkılar söylüyor. Tek seyircisi benden ibaret olan bu konserde, neredeyse bütün radyo sanatçıları var. En ilginç olanı da Zeki Müren’in, öndeki bayanlar sırasının soldan dördüncüsünde oturmasıydı. Prova bitince Ökte yanıma gelip, benim davranışımı (tepkimi) takdirle karşıladığını, bundan böyle artık bu konuda umutlu olduğunu ne zaman istersem kendisini arayabileceğimi söyledi. Buna benzer sözlerle adeta hatasını itiraf eden sözler söyleyerek benim de gönlümü almış oldu.
BESTECİ EROL SAYAN ANISI
Besteci Erol Sayan Türk Musikisi'nin seçkin bestecilerinden biridir. Çok özgün ve kendine özel bir stili (tarzı) vardır. Beğeniyle icra ettiğim eserlerininden bazılarını koromun konserlerinde de seslendirdik. Yıldız Üniversitesi Klasik Türk Musikisi Korosu'nu kurunca, değişik makam ve tarzdan eserleri araştırmaya başladım. Benim kendi nota arşivimde belki 2000 den fazla eser var. Ancak bu dahi özel bir repertuar için yeterli olmuyor. Bu amaçla, ilk akla gelen nota kitaplığına ulaşmak için TRT İstanbul Radyo'suna gittim. Burası bana hiç de yabancı olmayan bir yer. Anılarımda da söz ettiğim gibi, yedi yıl bu binada müzisyen olarak çalıştım. O tarihte Radyo Evi Kitaplığı'nın yöneticisi sevgili Erol SAYAN idi. Böylece tanıştık. Kendisi benim yaptığım işi,daha önce iki üniversitede (yanılmıyorsam Ankara'da ODTÜ.'de ve İstanbul'da da Boğaziçi Ü.'de) gerçekleştirmişti. Yani halimden anlıyordu. Kendimi tanıttıktan ve ne yapmak istediğimi açıkladıktan sonra, orada bulunan notalardan yararlanmak istediğimi söyledim. Anlayışla karşılayarak her türlü kolaylığı sağlamıştı. Derin sohbetlerimiz oldu ; her sefer çayını, kahvesini içtim. Beste çalışmaları yaptığım için onun bu konudaki bazı uyarılarından da gerçekten yararlandım. Sayın Erol SAYAN ile daha sonraki yıllarda ve farklı ortamlarda da beraber olduk. Her görüşmemizde, bana hep adımla hitap etmesi beni çok memnun etmişti. Bu anı ile ona seslenerek : " Sevgili Erol Sayan ! Geçmişte kalsa da, kısacık olsa da seninle bu gibi anılara sahip olmak benim mutluluğumdur. Neredesin, ne yaparsın bilmiyorum ama, sen benim için anılarımda yeri olan özel bir insansın. " diyorum.
Sevgiler EROL SAYAN !
BESTEKAR VE KEMANİ NEZAHAT SOYSEV ANISI
Yıldız Üniversitesi Klasik Türk Musikisi Korosu 1984 yılı sonbaharında yeni dönem çalışmalarına henüz başlamıştı. Koroda görev alan Mimarlık Fakültesi öğrencilerinden biri bir çalışmaya ilginç bir öneriyle geldi. Kendi oturdukları apartmanda karşı komşuları, Ankara'dan yeni gelmiş bir aileydi ve evin hanımı bestekar ve Kemani Nezahat Soysev'di. Subay olan eşi emekli olunca İstanbul'a yerleşmek istemişler ve Kozyatağı'nı semt olarak seçmişlerdi. Bayan öğrencim, Türk Musikisi ile ilgilendiğini ve okulundaki koroya devam ettiğini anlatmış. Çalışmakta olduğumuz repertuvarı göstermiş ; benden söz etmiş. Soysev'in çok ilgisini çekmiş. Benim ile tanışmak istemiş. Ben de sevinerek kabul ettim. Bir gün çalışmamıza eşi ile birlikte geldiler, bizi izlediler. Böylece tanışmış olduk. O tam bir hanımefendi ve eşi de tam bir beyefendi. Sempatik ve sevimli insanlar. Konuşkan ve hoş sohbetler. Soysev Ankara'da iken radyo sanatçısı idi ve programlara katılıyordu. İstanbul'a gelince sanırım kendini bu yönden yalnız hissetti. Böylece bizimle yakınlaştı.
Onun katıldığı ve bizimle beraber olduğu ilk konserimiz 7 Nisan 1984 günü icra edildi. O artık koromuzun misafiri değil, bizzat sanatçısı olmuştu. Bundan sonra sanırım on civarında konserimizde kemanıyla katkıda bulundu. Biz de koro olarak onun üç şarkısını seslendirdik. Bu yakınlık ailece görüşmeler düzeyine kadar ulaştı. Bir kaç kez eşimle birlikte biz, bir kaç kez de (genelde konser günleri) onlar karşılıklı ev ziyaretlerinde bulunduk ; birbirimizi ağırladık. Bu çok değerli sanatçı ile birlikte sanat yapmak benim için gerçekten onur ve mutluluk vericiydi. Hele ailece görüşecek düzeyde ilişki kurmak, bunların da ötesinde sevindiriciydi.
Sevgili Nezahat Soysev Hanım ! Bu vesileyle size, koromuza yaptığınız eşsiz katkılarınız ve yaşamınızdan bazı zamanları bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum. Sizi sevgi ve saygıyla anıyorum.
Kemani Nezahat Soysev ve Kemani Avni Atun bir konserimizde.
BESTEKAR KASIM İNALTEKİN ANISI
Bestekar Kasım İnaltekin'in besteleri piyasada yeni yeni tanınmaya başladığı zamanlardı. İnaltekin ailesi Beşiktaş Balmumcu'da Milor Apartmanı'nda ikamet etmekteydi. Aynı apartmanda oturan teyzezadem Yılmaz Kaya (sitede yer yer ondan söz edilmektedir) ile komşu oluyorlardı. Bu durumun yarattığı bir şans sonucu, kuzenimi ziyarete gittiğimiz bir gün Kasım İnaltekin ve eşi ile onlarda karşılaşmış olduk ve böylece tanıştık. Orada en koyu sohbet konusu tahmin edilebileceği gibi Türk Musikisi idi. Böylece bir yakınlık oluştu. Üniversitede koromuzu kurduğumuz yıllarda onun bir Rast ve bir de Hüzzam eserini seslendirdik. Bir konserimizde ailece misafirimiz olmuşlardı. Zamanla ahbaplık düzeyinde görüşmelerimiz ; karşılıklı ev ziyaretlerimiz oldu.
Sevgili Erol Sayan'ı Radyo Evi'nde ziyaretine gittiğim bir gün, biz sohbet ederken odaya girdi ve
-
Yavuz Bey ! Siz söyleyin lütfen ! Beyati faslı yapacağız ve benim de repertuarda olan bir eserim var. Ama fasıldakiler bunu istemiyorlar ! Böyle şey olur mu ?
Üzgün ve kızgındı ... Biz kendisini hem haklı bulduk hem de savunduk. O fasıl konserini izledim. Kendi şarkısını repertuara koymayı başarmıştı ve icra edildi.
Türk Musikisi'ne çok güzel eserler vererek aramızdan ayrıldı. Kendisini, bu büyük bestekarımızı sevgiyle ve rahmetle anıyorum.
PROF.GÜNER YAVUZ İLE ARKADAŞLIK ANILARI
Bazı insanlar vardır ilk bakışta ondaki cevheri, tözü göremezsiniz. Mütevazi kişiliği, sanatçı kimliğini adeta sakınır ve kıskanırcasına gizleyen bir özelliğe sahip bir arkadaşım var :
Güner Yavuz !
O bir mimar. YTÜ.Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi (bu anı yazıldığı zaman emekli). Binlerce mimarın yetişmesine katkı veren çok değerli bir arkadaşım ; bir akademisyen. Ama o aynı zamanda bir
keman ustası ; o çalıştığı orkestrada birinci keman. Onu bir konserde bu şekilde dinledim ve sahne duruşu ve koca bir orkestrada birinci keman olarak oturuşu beni gerçekten etkilemişti. Batı Musikisi hakkında bilgileri kadar Türk Musikisi hakkında da yeteri kadar bilgili. Aynı zaman ud çalmasını da biliyor. Harika bir sesi var ve şarkı söylediği zaman dinlemeye doyamıyorsunuz. Bestekar Prof.Dr.Selahattin İçli ile teyze çocukları, İçli'nin her yeni şarkısının ilk yorumcusu da Güner Yavuz.
Üniversitemizde Güzel Sanatlar Bölümü kurulunca (1982 yılı) Rektörümüz büyük bir isabetle onu
bu bölüme başkan olarak atadı. Ben de onun bölümdeki yardımcısı olarak görev almıştım: Koronun kurulmasından itibaren her zaman destek olmuş, bazı güçlükleri aşmamızda katkılar sağlamıştı.
Bazen bizzat çalışmalarımıza katıldı, bazen seyircimiz oldu.Ama daima etrafımızda hissetik onu. İnanılmazı gerçekleştirdiğimiz çok güzel işler yaptık birlikte. Bir kaç dönem üniversitenin seçme dersi olan MUSİKİ dersini, sevgili arkadaşım Prof.Dr.Oktay Aybar'ın da birlikteliğiyle bir üçlü olarak yürüttük. Bir süre [yaklaşık 6 yıl] üniversitenin bilimsel dergisi YÜD ve daha sonra YTÜD de co-editör olarak birlikte çalıştık. Aynı zamanda yayın kurulu üyesi olarak da beraberdik.Son olarak üniversite için yaptığımız CD çalışmasında da beraberdik.
Uygun zamanlarda ailece görüşmelerimiz oldu. Bazı toplantılara veya dinletilere eşlerimizle birlikte katıldık Sevgi, saygı dolu olarak karşılıklı görüşmelerimiz oldu ve bu halen devam etmekte. Sevgili Güner YAVUZ ! Çok değerli arkadaşım... Seni akademisyen kimliğinden çok, sanatçı kimliğinle seviyor, bize her zaman destek olduğun için seni şükranla anıyorum.
Benim gönlümde kocaman bir yerin var !
BESTEKAR VE ÖĞR.ÜYESİ PROF.DR.SELAHATTİN İÇLİ ANISI
Dr.Selahattin İÇLİ tıpkı benim gibi üniversite yıllarından başlayarak Türk Musikisi'ni yaşaya yaşaya kendini geliştirmiş ; sonunda ortaya bu büyük bestekar çıkmıştır. O, o kadar özgün ve farklı eserler besteledi ki bunlar uzun yıllar dillerden düşmedi, hafızalardan silinmedi. Eserleri çeşitli yerlerde pek çok konserde icra edildi. Bantları yapıldı, piyasası oluştu. O artık neo-klasik türün temsilcilerinden biri idi. Dr.Selahattin İçli ile teyzezadesi olan arkadaşım Prof.Güner Yavuz vasıtasiyle tanıştım. Güner Yavuz ile Güzel Sanatlar Bölümü'nde birlikte görev yaparken, pek çok sanat olayı yarattık okulda. Bunlar arasında Dr.Selahattin İçli'nin katkısı olan ya da bizzat katıldığı programlar da icra edildi. Çok ilgi çeken bu tür programlar, değişik fırsatlar yaratarak gerçekleştirildi.
Dr.Selahattin İçli
İ.T.Ü.de Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı kurulunca
Kompozisyon Bölüm Başkanı olarak görev almıştı. Burada profesör oldu. Ben de zaman buldukça ya da ona ihtiyacım olduğu zamanlarda ziyaretine giderdim. Derin sohbetlerimiz olurdu. Odasında misafir olduğum zamanlarda pek çok değerli sanatçı ile tanıştım. Bunlar arasında Dr.Alaaddin Yavaşça, Mutlu Torun, Cahit Atasoy, Sadun Aksüt, Ercüment Berker de vardı. Ayrıca hocam Dr.Nevzat Atlığ ve üniversite korosundan arkadaşım öğretim üyesi Tülün Yakar Çelik ile de orada karşılaşmıştım. Bazı jürilerde de birlikte görev yaptık.
1986 yılı ünlü bestekarımız Dede Efendi'nin ölümünün 140.yılı idi. Üniversitemiz korosu Dede Efendi'yi anmak üzere bir konser düzenledi. Ancak ciddi bir saz sıkıntımız vardı. Aklıma İçli geldi; ona gittim. Önerimi kabul etti ve böylece sazlar ondan, koro benden imece bir
Dede Efendi Konseri sunduk. Çok başarılı bir konserdi ve Dede Efendi'nin 18 eserini seslendirmiştik. Bunlar içinde bir kaç tanesi pek de duyulmayan yapıtlardı.
Ne yazık ki onu biraz erken kaybettik. Bilinmeyen nice İçli bestesinden mahrum kaldık. Ona ait anı olarak çok ayrıntı var ama ben bu kadarla yetineceğim. Sanata dair paylaştığımız tüm güzellikler adına seni sevgiyle anıyorum Selahattin İçli... Nurlar içinde yat !
DR.BÜLENT GÜNDEM İLE GEÇMİŞTEN GELEN ANILAR
Dr.Bülent Gündem'i henüz üniversite öğrencisi olduğumuz yıllarda, musiki dünyasında buluştuğumuz bir zaman aralığı içinde tanıdım. O tıp fakültesinde ben de fen fakültesinde öğrenciydik. Ama buluşma noktamız Harbiye'deki İstanbul Radyo Evi A stüdyosu olmuştu. Dr.Nevzat Atlığ tarafından kurulan ve çalıştırılan
üniversite korosu'nun birer elemanıydık. Bu birliktelik, arkadaşlık daha sonra
Avni Atun Erkekler Fasıl Heyeti'nde de bir kaç yıl devam etti. Pek çok güzel konserde ses birlikteliğimiz, ayrıca diğer aktivitelerde ortak gayret ve emeklerimiz vardı.
Dr.Bülent Gündem 1929 yılında İstanbul'da doğmuştur. Onun çocukluğu ve gençlik yılları hep musiki ortamlarında geçti. İlk ciddi çalışmalarına Kemani Nurettin Y alvaç ile başladı. Konservatuar yılları sonrası, çok sevilen bestekarlarımızdan Yesari Asım Arsoy ile tanışarak, yıllarca birliklte çalışmak şansı oldu. 1992 yılında Dar-ül İlham Yesari Arsoy'u Yaşatma Derneği'ni kurdu. Şair ve aynı zamanda bestekar olan Dr.Bülent Gündem çalışmalarına hiç durmaksızın devam etti. Bir yandan doktorluk mesleğini icra ederken, diğer yandan musiki dünyasından hiç kopmadı. Türk Musikisi'nin günümüzdeki en büyük ve usta yorumcularından biri olan Gündem, halen her yıl düzenlediği konser ya da konserlerle pek çok esere can ve ses vermektedir. Bir çok anlamlı kaset ya da CD yapmış ve bunları bana da hediye etmiştir. Onu dinlemek, okuyuşunun tadına varmak büyük bir keyif aslında.
Dr.Bülent Gündem ile 1954 yılından beri arkadaşız. Araya bizi birbirimizden uzaklaştıran, koparan yıllar girse de bu dostluk ve arkadaşlık aynen devam etmektedir. O her konserine beni bizzat arayıp davet eder. Ben de son yaptığım Nostalji Konseri'nde onu dinleyici olarak misafir etmekten mutlu oldum.Biz arkadaşlığımızın değerini biliriz.
Sevgili Bülent Gündem ! Ne mutlu bana ki seni tanımak, arkadaşlık yapmak şansım oldu. Böyle büyük bir sanatçının arkadaşı olmanın ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Sana sağlık, esenlikler ve sahne şansı diliyorum. Seni sevgiyle kucaklıyorum değerli arkadaşım !
BİR UD ÜSTADI VE BESTEKAR OSMAN NURİ ÖZPEKEL
Üniversite Korosu kurucusu ve yöneticisi Dr.Nevzat Atlığ daha sonraki yıllarda kurulan Devlet Klasik Türk Musikisi Korosu şefliğine getirildi. Bu koronun her pazar Atatürk Kültür Merkezi'nde verdiği konserleri sürekli olarak izlemişimdir. Harika bir icra ile doyumsuz bir musiki keyfi yaşanırdı. Bu koronun birbirinden yetenekli ve seçilmiş bir saz ekibi vardı. İşte Osman Nuri Özpekel'i önce burada
gördüm. Udu ile göze batan bir sanatçıydı. İ.T.Ü.Türk Musikisi Konservatuarı kurulduğunda öğretim
elemanı olarak görev almıştı.
Benim bu değerli sanatçı ile biraraya gelmemin öyküsü ise kısaca şöyle ... Her yıl üniversitemizdeki koromuz ile sonunda bir konseri hedeflediğimiz bir çalışma sürecine gireriz. Yıl içindeki çalışmaları ben udumla götürebiliyorum. Ama iş konser aşamasına gelince saz grubunu oluşturmakta büyük bir sıkıntı yaşıyorum. Bu sorunu aşmak için sığınacak bir limanım var : Hocam Dr.Nevzat Atlığ ! Beni sever, sayardı. Ona sıkıntımı anlatır, destek olmasını isterdim. O da her seferinde (bu bir kaç kez tekrarlandı) bana destek verir ve kendi korosunun sazlarından bazılarına bizim konser için görev verirdi. İşte sevgili Osman Nuri Özpekel ile böyle bir konser birlikteliğinde tanıştık. O aynı zamanda Dr.Bülent Gündem arkadaşımın çok yakınında bulunabilen birisidir. Bir kaç konserimizde bizi yalnız bırakmadı, büyük destek verdi. Diğer saz arkadaşlarıyla birlikte çok iyi işler çıkarmıştık. Mütevazi ve efendi kişiliği, kalpleri fethetmesini bilen sanatçı kimliğiyle sevgimi ve dostluğumu kazanan bu değerli sanatçıya çok önemli katlıkarı için teşekkür ediyor, her an anılarımda yeri olduğunu bu vesileyle bir kez daha anımsıyorum.
Selam ve sevgiler Osman Nuri Özpekel !
Osman Nuri Özpekel ve Dr. Bülent Gündem birlikte sahnedeler.
PROF.RUHİ AYANGİL İLE ORTAK ANILARIMIZ
Ayangil ülkemizin yetiştirdiği çok büyük sanatçılardan biri... O bir kanun vituyozu ! Adını duyardım ama bir gün gelecek, onunla halef selef olacağımız hiç aklıma gelmezdi. Yıldız Teknik Üniversitesi gelişmesi sürecinde hep yenilik peşinde gitmiştir. Bu yenilikler arasında en önemlilerinden biri de 1997 yılında Sanat ve Tasarım Fakültesi'nin kurulmasıdır. Bu fakültenin farklı bir boyut getirdiği üniversitemizde, sanat ve tasarım konularının akademik ortamda yaşanacağının göstergesi olmuştur. Böylece üniversitemizde var olan sanat potansieline yeni yeni sanatçıların katılacağının muştusudur. İşte bu süreçte Ruhi Ayangil de aramıza katılan o sanatçılardan biridir. Geldiği zaman yardımcı doçent idi. Sanırım Boğaziçi Üniversitesi'nden gelmişti. Benim tam da emeklilik için hazırlık yaptığım yıllarda onun gelişi benim için çok sevindirici olmuştu. 2000 yılı bir bakıma ikimizin kesişme yılı oldu. Aktif bir sanatçı kimliğiyle birlikte çalışmalar yaptık. Bir 75.yıl konseri ve bir de CD çalışması var ki gerçekten övgüye değer. Bunlar adeta belgesel niteliğinde çalışmalardı.
Ben kendimi şanslı kabul ediyordum. Çünkü 20 yıl emek verip onca güzellikler yarattığım korom kaybolup gitmeden, ona sahip çıkacak bir müzik ustasına devretmek en büyük tesellim olmuştur. Böylece
halef - selef olduk. O koronun adını
Cumhuriyet korosu olarak değiştirdi. Amacı bütün müzik türlerini koronun repertuarına katmaktı. Böylece, dört sesli okunan İstiklal Marşı'ndan sonra türkülere, çok sesli bir müziğe yer verilebilecekti. O bu arada akademik aşamasını tamamlayarak profesör oldu. O bu anı yazıldığında üniversitemizden ayrılmıştı.Artık görüşmemiz pek olanaklı değil ya da rastlantılara kaldı. Bu anı yazısıyla seni sevgiyle selamlıyorum ve birlikte oluşturduğumuz her güzellik için seni ayrı ayrı kutluyorum.
Sen de beni hatırla sevgili Ruhi Ayangil !