Safiye Ayla ile İlgili Anılar
Safiye Ayla ile artık neredeyse ailece görüşür olmuştuk. İki kez bizi yemeğe davet etti ve bir kez de evimize ziyarete geldi. Onunla çeşitli davetlere gittik. Arabamla onu çok kez götürdüğüm oldu. Her yıl, eşi büyük ud sanatçısı Şerif Muhiddin Targan için mevlut okutur ve müzikli ; helvalı bir toplantı yapardı. Tanıştığımızdan itibaren her yıl beni de davet etti. Buraya tanınmış bütün sanatçılar katılırdı ve ben de artık aralarında bulunuyordum.
Ancak öyle bir anım var ki değinmeden geçmek olmaz. Kendisini eşimle birlikte ziyarete
gittiğimiz bir gün sohbeti keserek bir ara kayboldu. Kısa bir süre sonra elinde eski bir nota
ile geldi. Bana incelemem için verdi. Gevrek Zade Mustafa Ağa’nın Hicaz Humayun bu
eserini ilk kez görüyordum. Çember usulünde bu bestenin güftesi ise :
Hasreti ruyinle giryan olduğum demdir bu dem
Ateşi aşkınla suzan olduğum demdir bu dem
Dide-i insaf ile baksan nolursun halime
Şerha deri tiri hicran olduğum demdir bu dem ...
Yar aman olduğum demdir bu dem ...
şeklindeydi. G.Z.Mustafa Ağa 1020 tarihinde Kadıköy’de yaşamış bir kişiydi. Şimdi bana
gösterdiği bu eser, XI.yy.a ait bir besteydi.
Bunu çok severim dedi ve bir öneride bulundu : “ Haydi beraberce okuyalım ! “ Ben tabii çok heyecanlandım ve hata yapabileceğimi, bu eseri görmediğimi ve önceden geçmediğimi söyledim. O piyanosunun başına oturdu ve başladı Hicaz göstermeye. Ben de yanına oturdum ve şöyle dedim : “ Eğer sizi sıkmazsa, önce, sadece notalarıyla okuyayım ; sonra seslendiririz ! “ Önerim çok hoşuna gitti, başladık okumaya. Oradan, buradan, yanlışları tekrarlayarak ve sözlerini de katarak bu ağdalı, XI.yy.ın Murabba eserini nihayet okuyacak hale geldik. Yaklaşık 8 ya da 10 dakika kadar süren çok uzun bir eser. Bu tür eserlerin Terennüm denilen bölümleri de hayli uzun ve ağdalı bir şekilde besteleniyor. Ben eseri evde de çalışmak üzere ondan emaneten alıyorum. Evde ud ile birkaç kez geçince artık neredeyse ezbere okuyacak hale geldim.
Safiye Ayla büyük bir toplantı yapmıştı. O toplantıda kendi döneminin neredeyse bütün ünlü sanatkarları ve birkaç da daha sonraki kuşaktan sanatçı oradaydı. Hatta davet edilen
ama toplantıya gelmeyen Zeki Müren’e çok kızdılar. İsmail Şençalar kanunu ile onlara eşlik ediyor ve müzikli bir sohbet gırla devam ediyor. Derken bir ara verildi ve tam o sırada Safiye Ayla birlikte çalıştığımız Hicaz Beste’nin notasını çıkarıp, piyanosunun başına geçti ve “ Bu eser, Mustafa Ağa’nın Hicaz Humayun bestesi ; (bu arada sözlerini okuyor) Bunu çok severim, okuyabilecek var mı ? “ Kimsede ses yok ve hatta biraz da “Nereden çıktı bu !” der havasındalar. Safiye Ayla bombayı patlattı : “ Yavuz Bey ! buyurun beraber okuyalım ! “ Herkes, kim ki bu ‘Yavuz Bey’ diye beni süzüyorlar. Safiye Ayla’nın böyle bir senaryo hazırladığından kesinlikle haberim yoktu ve bu öneri ile şok halindeyim ve çaresiz piyanoya doğru yöneliyorum. Eseri icra etmeye başladık. Sular, seller gibi okuyorum ; çünkü neredeyse ezberlemişim. Nihayet hiç hatasız olarak eseri tamamladık. Bir alkış koptu tabii...Sonra toplantıda bulunanlara dönerek “ Bu eseri zaten, ancak Yavuz Bey okuyabilirdi ! Nasıl beğendiniz mi ? Çok büyük bir eser ! “ Ben mahcup ancak olabildiğince mütevazi bir şekilde tebrikleri kabul ediyorum. İşte büyük
sanatçılarla birarada olursanız, öyle anlaşılıyor ki böyle beklenmedik sürpriz durumlarla karşılaşabiliyorsunuz. Öyle yorumladım ki bu olayı, Safiye Ayla’nın bana, yaşantımda vermiş olduğu en büyük ödüldü . Sanırım o gün bana bir paye vermişti. Daha sonraki benzer toplantılarda hep sanatkar muamelesi gördüm.
Sayın Safiye Ayla için ilave edebileceğim farklı bir yaklaşım ise, daha sonraki yıllarda davet edilmesi üzerine konserlerimize sırf dinleyici olarak katılmasıydı. Bu kuşkusuz koromuzu hem onurlandırıyor ve hem de öğrencilerim üzerinde büyük bir moral etki yapıyordu. Son derecede mütevazi bir yaklaşımla öğrencilerimle iç içe oluyor, onları adeta kucaklıyor, hoş sohbetlerde bulunuyordu. Sevgili öğrencim, koromuza büyük hizmetleri geçmiş olan (tizen) udi İsmail Birateş anılarını yazarken “Safiye Ayla’ya udum ile eşlik ettim “ diyerek bunu kariyerine bir değer olarak katıyor. Sonradan yaptığı çok güzel bestelerle ülkemiz Türk Musikisi bestecileri arasında yerini almış olan sevgili öğrencim İsmail Birateş’i hem kutluyor, hem de beni kendisini yetiştiren hocalar arasında gösterdiği için teşekkür ediyorum. [tizen deyimi : O, o kadar musiki tutkunu idi ki, bir T cetveli üzerine, bir eşik yardımıyla gerilmiş bir tel ile gerçekleştirdiği sazla müzik yapmaya
çalışırdı. Bu benzetme, bu uydurma sözcük ile anlatılan “ T cetvelinden yapılmış sazı
çalan kişi” anlamındadır.]