Cumartesi 14 Ara 2024

Askerlik Yılları

Yazdır PDF

[1962 – 1964]

 

1 Ekim 1962 günü itibariyle Yedek Subay adayı olarak Tuzla’daki Piyade Okulu’na sevk ediliyoruz. Bu okuldaki eğitim 6 ay sürdü (1 Ekim 1962 – 31 Mart 1963). Mart ayı ortalarında kura çekimi yapıldı. Ben Sivas Er Eğitim Taburu’nu çektim. Tabii çok üzüldüm. Ancak o ta-rihlerde adı becayiş olan, yani karşılıklı anlaşarak değişim yapma anlamında bir uygulama vardı. Arayıp sora sora, nihayet becayiş yapabileceğim bir arkadaş bulabildim. Kendisi Kay-serili olan arkadaş da Çorlu’yu çektiği için üzgün. Onunla anlaşarak kuralarımızı değiş-tokuş ederek biraz olsun teselli olabileceğimiz yerlere atanmış olduk. Benim Piyade Yedek Subay Asteğmen olarak gideceğim kıta ve unvanım :
1.Or. 5.Kor. 61.Tüm. 276.P.Al. 5.Bl.Tk Komutanı...   

Yeni bir yaşam şekli başladı ve artık ciddi olarak askerlik yapıyorum. Hatta bazen bu işi o ka-dar ciddiye alıyorum ki, Alay Komutanı muazzaf teğmenlere dönerek : “  Yavuz Teğmene bakın işini nasıl yapıyor ; sizler onun kadar olamıyorsunuz ! “ gibi sözler sarfediyor. Bir süre şehirde Ordu Evinde kalıyorum. Nöbetim olmadığı her hafta sonu, İstanbul’a evime gidiyorum. Çorlu-İstanbul arası otobüsle yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Böylece 15 Nisan’dan itibaren Haziran ayına kadar geldik. Havalar da ısınmaya başlayınca, Nigar ile anlaşarak onların da Çorlu’ ya gelmesi için bir ev kiraladım. Basit olarak döşedik. Bir de göçmen kuzinesi edindik. Haziran ayı ortalarında Nigar ve Alev artık Çorlu’dalar. Bu demektir ki,  Nigar çalıştığı işten ayrılmış oldu. Alev’in birinci yaşını 7 Ağustos 1963 günü Çorlu’da kutladık. Sonbaharda yeni bir eve taşındık ; bu biraz daha konforlu, bir apartman dairesiydi.

Çorlu’nun bizim için askerlikten de öte başka anıları da var. Bunlardan ilki Naime ablam ile ilgili. Tekirdağ’da oturuyorlar ama o tarihte Çorlu’da bir doğum hastanesi var ki yeni açılmış. Naime ablam doğum yapacak ve arabayla buraya hastaneye geliyorlar. Biz de hemen hastane-ye gittik. Nigar da hamile. Ben, gece yarısına kadar orada kaldım. Geç saatlerde Haluk Dirim dünyaya geldi ; 13 Ocak 1964 gününün gecesi. Onu ilk kez ben kucakladım.

Nigar da aynı hastanede doğum yaptı ve 27 Nisan 1964 günü oğlumuz Murat dünyaya geldi. Çok sevinçliydik. Normal bir doğumdu ve artık bir kız, bir de oğlan babasıydım.

Askerlik hikayeleri bitmez tükenmez ... Bunların ayrıntıları ancak sohbet ortamında belki dinlenebilir. Bu nedenle buna dair fazla söz etmeyeceğim. Ancak bu süreçle ilgili öyle iki anım var ki, bundan söz etmeden geçmek, anılarıma haksızlık olur. İlk önemli anım “ merasim bölüğü “ ile ilgili olanıdır. Boy 180 ve biraz da sportif bir görünüş
olunca beni 5.Bl.ten alıp, 1.Bl.’e verdiler. Nedeni de bu bölüğün Merasim Bölüğü olması. Bu şekilde Merasim Bölüğü Tk.K. olmuş bulunuyorum. Zaten bu bölüğün erleri de özel seçilmiş çocuklar ; hepsi 180 civarında ve yapılı erler. Bölük 180 kişiden oluşuyor ancak bölükte 160 er bulunabiliyor. Diğerleri, izinde, raporlu, çeşitli yerlerde nöbet hizmetinde. Bu merasim bölüğü tüm Trakya’nın tek kıtası. Bu da kolordudan kaynaklanıyor. Bu özelliği nedeniyle merasim bölüğü ile Edirne’deki hudut kapısından, Küçük Çekmece’deki askeri birlik için yapılan merasim dolayısıyla İstanbul’a kadar, gezip görmediğim yer kalmadı. Zahmetli hatta çok çok zahmetli işlerdi ve acımasız bir uygulama yaşanıyordu. Bizimle birlikte 90 kişilik bando takımı da aynı merasimlerde hazır bulunuyordu. Bu işin tek güzel yanı, normal yaşamda yanına yanaşamayacağınız kişiler tarafından elinizin sıkılmasıydı. Bu vesileyle elimi sıkan kimler oldu diye düşünüyorum ; anımsayabildiklerim şunlar : Başbakan İsmet İnönü, Çalışma Bakanı, Bülent Ecevit, Nato Kuvvetleri Komutanı (adını hatırlamam olanaksız.),  zamanın Genel Kurmay Başkanı, Kara Kuvvetleri Komutanı, 1.Ordu Komutanı, 5.Kor.Komutanı, 61.Tüm. Komutanı. Bu görev terhis oluncaya kadar devam etti.

Diğer önemli anımı ise ancak aşağıdaki gibi özetleyebilirim.  8 Ağustos 1964 günü Alay’da nöbetçiyim. Akşam üstü saatlerinde aniden alarm verildi. Bir toplanma emri geldi. Bu gibi işler için önceden hazırlanmış ve tatbikatı yapılmış çalışmalar var. Ne yapılması gerektiği herkes tarafından biliniyor ve gerekenler yapılıyor. Yarım saat sonra tüm subaylar, astsubaylar Alay’da ve görev başındalar. İkinci emir bekleniyor. 1 saat kadar sonra bu emir geliyor : birlikler toplanma bölgelerine intikal edecek. Bu da şu demek : her birliğin garnizona yaklaşık 5 km civarında, önceden belirlenmiş arazide bir yeri var ; buraya intikal edilecek. Yarım saat sonra bu yere doğru hareket ediyoruz. Askeri yoruma göre savaş halinde düşmanın ilk yapacağı işlerden biri, mevcut garnizonları bombalamak ve olabildiğince zarar vermek, mühimmat depolarını havaya uçurmak ve silahları tahrip etmek. Bu intikalin nedenini henüz öğrenemedik ama bu gibi bilgilerden yola çıkarak bir savaş beklentisinin olduğunu düşünmeye başladık. Nihayet akşam saatlerinde gelen yeni emirle durumumuz aydınlandı. Bir yandan da radyodan haberleri izliyoruz. Meğer o gün Kıbrıs’a çıkarma yapma girişimimiz olmuş ve Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile savaş durumuna gelmişiz. Hatta Pilot subay Cengiz Topel bu savaş sırasında, Kıbrıs’ta, uçağıyla düşerek şehit olmuştu.

Bizim Alay’a verilen görev, eski Çakmak Hattı’na intikal ederek, Bulgaristan hududunu ve askeri harekatını kontrol etmek. Kırklareli’ne yakın bir bölgedeki bir köyde konuşlanıyoruz. Bütün bir muharebe grubu ki, bu on binlerce asker ve bir o kadar donanım demektir ; araçlara yüklenmiş durumda. Sevkiyat sabaha kadar sürdü. Yollardaki o ilginç manzara görülmeye değerdi. Pırıl pırıl parlayan güçlü beyaz far ışıklarına karşın diğer şeritteki kırmızı stop lambalarının karışımı inanılmaz bir görüntü yaratıyordu. Trakya’da sanki hayat durmuştu. Gün ağarırken bize tahsis edilen bölgeye ve yukarıda sözü edilen köye yerleşmeye başlıyoruz. 

Ben bu tarihte Bölük Komutanıyım. Çadırlı ordugah dediğimiz bir düzende, sıradan bir tarlada kurulan çadırlar, amerikan tipi, iki erin birleştirdiği üçgen biçimi olan türden. Bu çadırlarda iki er birlikte yatacak. Benim için mahruti (konik) biçiminde beyaz brandadan bir çadır kuruluyor. Bölükte bir de yedek subay asteğmen var ; yeni geldi, ona da bir yer yapılıyor. Askerler dört tane çatallı dal kesip, hesaplı bir şekilde yere çaktılar. Üstüne de hasta tezkeresi denilen bir sedye konuldu. Bir de battaniye, küçük basit bir de yastık ; işte komutanın yatağı tamam. Bu teskerede, Eylül ayı sonuna kadar, neredeyse 2 aya yakın bir süre yattım. En büyük sorun tuvalet (?). Tarlanın hayli uzak bir köşesine derince bir çukur açtırdım ; becerikli erler üzerine tahtalardan, ortası delik bir zemin yaptılar. Deliğin çevresine uzunca dört direk dikip bunlara da branda sarınca, bu işi de bir şekilde halletmiş olduk.

Bölüğün emrinde çok önemli miktarda mühimmat (mermiler, patlayıcılar ve top mermileri) var. Bunları uygun bir yere istifleyerek kamuflaj yapıyoruz. Yemek bölükte yapılıyor ve bu işi beceren bir ekip kurduk. Yaz ayları olduğu için bilhassa karpuz çok bol ve erler de bol bol tüketiyor. Ancak bir zaman sonra ortalık karpuz kabuğundan geçilmiyor. Bunlar için de büyük bir çukur kazdırıp gömüyoruz. Aksi halde sinekten kurtulamayız. Kimin tarlasını kullandığımızı bilmiyoruz ama, bizden sonra sahibi herhalde saçını-başını yolmuştur. Tabii o insanlar da zararda. Biz orada olduğumuz süre içinde sahibi, tarlasından hiçbir şekilde yararlanamıyor.

İlk günler hayli tedirgin bir bekleyiş var. Birkaç gün sonra ne olacağını bilememenin heyecanı bu ... Bir yandan günlük eğitim devam ederken, bir yandan da verilen emir ve hazırlanan plan doğrultusunda  siperler kazılıyor. Bu arada tatbikatlar yapılıyor. Bazen şiddetli yağan yağmur hepimizi çok zor durumlarda bırakıyor. İzinler ve terhisler durdurulmuş ; kimse birliğinden ayrılamıyor. Haberleşme mümkün değil, evlerimizden haber alamıyoruz. Bazen Alay Komutanı toplantı yapıyor ; cibime binip gidiyorum ; diğer komutanları görebiliyorum. Bu ortamlarda Çorlu’dan haber almaya çalışıyoruz. Ben yaklaşık bir ay Çorlu’ya gidemedim. Bu arada Nigar’ın ağabeyi Rıfat Cengiz gelmiş ve onları İstanbul’a götürmüş. Bundan da haberim yok.

Siyasi gelişmeler hiç de bizim istediğimiz gibi gerçekleşmiyor. Bir Johnson mektubu adeta Türkiye’ye veto düzeyinde. İstediğimizi alabilmiş değiliz ama sesimizi de duyurmuş olduk. Bizim Bölüğün Komutanı olan yüzbaşı Servet bey de Kıbrıs’ta mücahitlerle birlikte savaşan biriydi. Kendisi bir komando subayı idi. Bu nedenle Bölük K.lığı bana kalmıştı.

Yedek Subay Asteğmen birden hastalandı ve derhal sahra hastanesine sevk ettik. Meğer tüberküloz olmuş ve uzun bir tedavi sürecine girdi, hastaneye sevk edildi. Onu bir daha görmedim. Daha nice ilginç ayrıntılar var ama, bunlara tek tek değinmek olanaksız. Günler birbirinin aynı ve bir şekilde geçiyor. Ama bu arada hayallerimiz ve hesaplarımız alt-üst olmuş durumda. Doğal olarak 30 Eylül günü itibariyle terhis olacağız. Bu hesaba, Eylül ayında yıllık izini kullanmak da dahil. 1 aylık izin süremiz böylece harcanmış oluyor. Bu izin süresi içinde iş başvuruları ya da görüşmeleri yapacağız. Bunlar da artık olanaksız. Sonuçta Eylül ayı sonunda ancak garnizona geri dönebiliyor ; Çorlu’ya intikal edebiliyoruz. Eve gittiğimde şoke oluyorum. Kendimi kimsesiz ve çok yalnız hissettim ve çok kötü olmuştum. O günü Ordu evinde geçirdim ve ilk fırsatta İstanbul’a giderek nihayet iki ay sonra aileme kavuşabildim. Bizim terhisimiz, özel bir emirle 27 Ekim 1964 günü gerçekleşti. Böylece toplam 2 yıl 27 gün süren bir askerlik görevini tamamlamış oluyordum.

 


 

Yedek Subay

Teğmen

Merasim Bölük Komutanı

Merasim Bölüğü

22 Şubat 1964 Çorlu Orduevinde Piyade Gecesinden bir anı. Alev henüz 1.5 yaşında.

Çorlu - 27 Mayıs 1964 Merasim Bölüğünün Gösteri Yürüyüşü. En sol başta takım komutanı olarak bendeniz...

Tuzla Piyade Okulu, Yd.Sb.Tb.2.Bl.Baş Çavuşu

(Ben sol baştan 2.olarak duruyorum)